Çarşamba, Haziran 01, 2005

 

MAYIS 2005

EDEBİYAT KULÜBÜNDE GEÇEN AY—MAYIS


Kulubümüz yine oldukça yoğun bir ay geçirdi.

Okuduğumuz kitaplardan ilki, Nihat Ziyalan’dan, “Menekşeli Konak”tı. Nihat Ziyalan öncelikle bir şair; tiyatroculuğu, sinemacılığı var; Yılmaz Güney'in can dostu. Öyküleri, şiirleri, düz yazıları ve iki de romanı yayımlanmış. ''Menekşeli Konak'', yazarın ''Güneşle Damgalı''dan sonra yayımlanan ikinci romanı.

Nihat Ziyalan’ın şiirden sonra yöneldiği düzyazıdaki ustalığını ortaya koyan romanı ''Menekşeli Konak'' ta, Osmanlı’nın son dönemlerinde yapılıp, Kurtuluş Savaşı sırasında hastaneye, savaştan sonra okula, Cumhuriyet’in başlangıç yıllarının ertesindeyse otele dönüşen bir konağın öyküsü anlatılıyor. Mekan anlatımının öne çıktığı romanın baş kişisi olarak kurgulanmış konağın serüveni, bir ailenin de aynı dönemler içindeki yazgısıyla içiçe gelişiyor.

Nihat Ziyalan, bizim sıkça kafa yorup tartıştığımız, roman ve öykü arasındaki farkla ilgili soruyu, bir söyleşisinde şöyle cevaplamış: ”Yedi katlı bir binanın merdivenlerini bir solukta çıkar öykü. Romansa her katta soluklanır ve orada olup bitenleri biraz da güncelliğe bulayarak vermek ister.”


İkinci kitabımız, Jean Paul Sartre’ın, “İş İşten Geçti" adlı romanıydı. Bu romanı okumakla, Sartre’ın felsefi söylemi varoluşculuğu da tartışma fırsatı bulduk.

Özellikle 68 kuşağını çok etkileyen, Batı’da, o dönemin belirli yaşam tarzlarına ve otoriteye karşı çıkmayı ateşleyen, artık eski şiddetini kaybetmiş, ama yeni bazı yaklaşımların kaynağı olmuş bu düşünceyi tekrar anımsadık. Kısacası nostaljik bir edebiyat gecesi geçirmiş olduk. Bu arada Sartre’nin yalın, etkili ve aynı zamanda ironik bir tarzda yazılmış olan eserine karşı olan hayranlığımızı da gizlemedik.


Öykülerimiz sürüyor. Öyküye gönül verenler olarak, Burgazada'da Sait Faik'i anmadan bir Mayıs geçiremezdik. Talat Halman'in, Cengiz Bektaş'ın şiir yüklü konuşmaları, Ergun Pastanesi'nin poaçaları, manolyalar, akasyalar, kır çiçekleri, martılar, kediler, Kalpazankaya'daki kır gazinosu; her şeyiyle Ada yine çok güzeldi. O’nun soluduğu havayı solumak, hepimizde öykü kıpırtıları oluşturdu

İki seneye yakın bir zamandır, Barbaros Bulvarı üzerinden Boğaz'ı seyrederek edebiyat yolculuğuna çıktığımız, Beşiktaş' taki Dernek Merkezimizde, son toplantımızı sevgili Nursel Duruel ve Nemika Tuğcu'nun katılımıyla yaptık. "Geyikler, Annem ve Almanya" adlı öyküsünü, Nursel Duruel, bizim için okudu. Öyküsünün yazım serüvenini anlattığı, İmge Öyküler' in 2. sayısındakı yazısını, Sadık Aslankara'nin yine bu güzel öykü ile ilgili Adam Öykü'nün 44. sayısındaki yazısını okuduk; tartıştık, söyleştik.

Her geçen gün okuma, yazma isteğimiz artıyor. Okuyoruz, yazıyoruz, öykülerle, romanlarla yaşantımızı zenginleştiriyoruz.

This page is powered by Blogger. Isn't yours?