Cumartesi, Eylül 13, 2008

 

TEMMUZ-AĞUSTOS 2008

İtalyan edebiyatının çarpıcı yazarı Alberto Moravia’nın "Küçümseme" adlı romanı, karısı Emilia’yı mutlu edebilmek, para kazanabilmek uğruna senaryo yazan Molteni'nin karısına ilişkin kuşkuları, saplantıları üzerine kurulmuş bir öykü. Molteni, Homeros’un Odysseia destanını popüler bir filme uyarlama işini üstlenir. Senaryo yazımı ilerledikçe filmin yapımcısı ve genç çift arasında garip bir bağ kurulur. Moravia bu ilişkileri irdelerken destana göndermelerde bulunur. Emilia’nın kendisini sevmediği, soğuk davrandığı ve "küçümsediği" fikrine kapılan Molteni bu değişikliğin nedenini araştırmaya başlar ve evliliği, işi ve giderek bütün hayatı bambaşka bir yöne çevrilir. 1963’te Jean-Luc Godard tarafından filme alınan "Küçümseme"de başrollerde Brigitte Bardot ve Michel Piccoli oynuyordu.
12 Kasım 1907'de Alberto Pinchole adıyla Roma'da dünyaya gelen Alberto Moravia dokuz yaşındayken kemik tüberkülozuna yakalanır. 18 yaşına kadar tedavi görür. Moravia hastalığı sırasında, 16 yaşındayken, "Aylaklar" adlı kitabını yazmaya başlar. Orta halli bir ailenin çöküşünü konu aldığı bu kitabını 1925 yılında tamamlamasına rağmen ancak dört yıl sonra yayımlatabilir. Kitabında Pinchole'yi kullanmak istemeyerek, Moravia takma soyadını alır. "Aylaklar", karamsar özelliklerinden dolayı beşinci baskısından sonra yasaklanmış olsa da, bu kitapta geçen cinsellik, para hırsı ve çöküş motifi Moravia'nın sonraki eserlerinin hemen hemen tümüne damgasını vurmuştur. Yazar 1941'de Capri'ye yerleşir. Hayali bir Orta Amerikalı diktatörü yeren "Maskaralık" adlı romanı, İtalya'nın Duçesi Bonito Mussolini'nin onurunu zedeleyici kabul edildiğinden, ikinci baskısı engellenerek Moravia'ya yayın yasağı getirilir. 1943'de kovuşturulan kişiler listesine alınır. Gözaltına alınmamak amacıyla eşiyle birlikte dağlara kaçar ve orada tam dokuz ay saklanmak zorunda kalır. Moravia çifti 1944'de Roma'nın kurtarılmasının ardından kente döner.
Alberto Moravia'ya asıl başarıyı "Romalı Kadın" adlı romanı kazandırır. Fahişeliğe itilen bir genç kızın hayatının anlatıldığı bu roman, 1 milyondan fazla satış yapar. Katolik kilisesi müstehcen tasvirleri yüzünden Moravia'nın bütün yapıtlarını yasaklanmış kitaplar listesine alır. 20'inci yüzyılın ikinci yarısında yazdığı öykülerde, tıpkı romanlarında olduğu gibi Roma'nın öteki yüzünü, sıradan insanların günlük yaşantısını ve varoşlardaki karanlık hayatı anlatır.
1984'de İtalyan Komünist Partisi tarafından bağımsız aday olarak Avrupa Parlamentosu'na gönderilen yazar, 26 Ekim 1990'da doğduğu şehir Roma'da yaşamını yitirir.
İtalya'nın aykırı yazarından sonra okuma programımızda Portekiz'in 1998 Nobel Edebiyat Ödüllü yazarı José Saramago vardı.
16 Ekim 1922'de Lizbon kentinin kuzeyindeki küçük bir köy olan Azinhaga'da doğan José Saramago yoksul bir köylü çocuğu olarak büyür. Ailesiyle birlikte taşındığı Lizbon’da öğrenim görür. Makinistlik eğitimi alır. Öğrenimi sırasında çalışır. Ekonomik sorunları nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalır. Teknik ressamlıktan redaktörlüğe, editörlüğe ve çevirmenliğe kadar birçok işte çalışan Saramago, yayın hazırlığı ve üretim departmanında görev yapmış, Diario ve Lisboa gazetelerinde kültür editörü olarak çalışmış, siyasi yorumlar yazmış, Portekiz Yazarlar Birliği’nin yönetim kurulunda görev üstlenmiştir. 1976’dan sonra kendini tümüyle kitaplarına verir ve onların geliriyle yaşar. 1993’te Kanarya Adaları’nda Lanzarote’ye yerleşen ve halen orada yaşamakta olan Saramago'nun ilk romanı "Günah Ülkesi" 1947’de yayımlanır. Yazar, roman ve denemenin yanısıra şiir ve oyun da yazmıştır. Muzip anlatım diliyle okuyucuyu kendine bağlayan, nokta ve virgül dışında noktalama işareti kullanmayan Saramago'nun en ünlü romanlarından biri olan "Körlük"ü okuduk.
Brezilyalı Fernando Meirelles tarafından filme alınan "Körlük" bu yılki Cannes Film Festivalinin açılış filmi oldu. Tümüyle bir bilim-kurgu olarak yorumlanan filmde Mark Ruffalo ve Julianne Moore rol almakta. Bazı eleştirmenlere göre filmin gerçek başarısı hikayenin asıl metnini okuma arzusu uyandırmakla sınırlı. Portekizli bir eleştirmene göre ise ‘romanın ruhu ve mesajı yok olmuş’.
Saramago’nun yarattığı körlük, varolan ama görülmesi için kafaların kumdan çıkarılmasını gerektiren bir çürüyüşün öyküsü.
Kırmızı ışıkta duran bir araba yeşil yandığında hareket edemez. Sürücüsü, ‘süt denizi’nde yüzen birine dönüşmüş, ‘beyaz bir körlüğe’ gömülmüştür. Vahim olan bu ‘beyaz körlük’ bulaşıcıdır ve kısa bir sürede hızla yayılacaktır. Körlük ülkede gitgide yayılırken, başlarda her şey kontrol altında gibi görünürken, sonradan hastalığın iktidarı da kemirmeye başlamasıyla kaos baş gösterir. Sonunda ülkede gören kimse kalmaz, kahramanlarımız kapatıldıkları hastane- hapishaneden büyük bir yangın neticesinde kurtulurlar. Yavaş yavaş ilk şoku üzerlerinden atmaya çalışırken, hayatta kalmak için de uğraş verirler.
Son bölümde eski kurallar anımsanmaya, yeniden bir düzen kurulmaya girişilir. Son sahne çok çarpıcıdır! Salgın bitmiş, herkes tekrar görmeye başlamıştır.
Saramago, ahlak, seçme özgürlüğü ve insanın yapabileceklerinin sınırlarını sorgular bu kitapta. Neyin kaos, neyinse düzen olduğu sorusunu buluruz karşımızda. İnsan denilen varlığın ne tam iyi, ne de tam kötü gibi nitelemelerle anlaşılamayacağını anlatır bize.
Düşünceleri, aykırı çıkışları ile ülkesinde ve dünyada her zaman sesini yükselten Saramago, Türkiye'ye karşı da ilgisiz değil. İmralı Cezaevi `nin kapatılması ve PKK liderinin serbest bırakılması için bir bildiri yayımlayan sanatçı ve siyasetçi gurubunun içinde Mairead Maguire, Dario Fo, Danielle Mitterand ve Noam Chomsky ile birlikte yeralan Saramago, Gabriel Garcia Marquez ve Günter Grass ile birlikte de Orhan Pamuk'un davasının "hukuk devletiyle bağdaşmadığını" belirten yazılı bir açıklama yaptı. Geçen yıl Mayıs ayında da İstanbul'a geldi ve Beyoğlu'nda okuyucularıyla buluştu, kitaplarını imzaladı.
"Körlük"ten düşünmek üzerine bir alıntı: 'yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra raslantısal sonuçları, daha sonra da ortaya çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak, aklımıza bir şey geldiğinde, bulunduğumuz yerde çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile atamazdık.'

This page is powered by Blogger. Isn't yours?