Pazartesi, Ekim 02, 2006

 

EKİM 2006

Bu ay üç önemli roman okuduk: Toni Morrison’dan Sevilen, Jostein Gaarder’den Sirk Müdürünün Kızı ve Mehmet Coral’dan Paslı Güneş.

The New York Times Book Review tarafından, dünyanın önde gelen yazarları, eleştirmenleri, yayın yönetmenleri ve edebiyat adamları arasında yapılan araştırma sonucu “Amerikan Edebiyatında Son 25 Yılın En İyi Romanı” seçilen, SEVİLEN, 1988 yılında da Pulitzer Edebiyat Ödülü'ne değer görülmüştür.
Yazdıklarıyla Afrikalı Amerikalı insanın yaşamını anlatan, Amerikan romancılığının en önde gelen temsilcilerinden biri sayılan TONI MORRISON, 1931'de Lorain, Ohio'da, beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiş, siyahlarla beyazların karışık olarak öğrenim gördükleri bir kolejden mezun olduktan sonra Washington’da yalnızca siyahların gittiği Howard Üniversitesi'ne devam etmiş, öğrenimini, “Faulkner ve Virginia Woolf'un yapıtlarında intihar” temalı bir tezle tamamlamıştır. Bugün Princeton Üniversitesi'nde profesör olan Morrison, 1999 yılında National Arts Club'un Altın Madalyası'nı almış, 1993 yılında da Nobel Edebiyat Ödülü'ne lâyık görülen ilk zenci kadın yazar olmuştur. Ödül töreninde yaptığı konuşmada şöyle diyor MORRİSON: “Ölüyoruz. Hayatın anlamı, bu olabilir. Ama konuşuyoruz. Hayatın ölçüsü de belki budur.”
1998'de “Kuzuların Sessizliği”nin yönetmeni Jonathan Demme tarafından sinemaya uyarlanan SEVİLEN’de yazar, 19. yüzyıl Amerikası'nda zenci kölelerin yaşadığı dramı tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermekte. Esaretten özgürlüğe kaçışın öyküsü, hem kurgusu, hem de çarpıcı şiirsel diliyle okuru hemen kendine bağlamakta. Zenci bir annenin beyazlara, yani esirliğe, vermemek uğruna çocuklarını öldürmeyi göze alması, özgürlük yolunda çekilen acılar okuyanların iliklerine işlemekte.
Yaptığı röportajlarda hep siyah kadınlar için yazdığını belirten MORRİSON, lirik yazın biçimi ve trajik bakışıyla, bir yandan Afrikalı Amerikalıların dünyasının kapısını aralarken, diğer yandan insanı, evrensel olarak anlatmakta.

Morrison’un acıklı öyküsünden sonra daha neşeli bir roman vardı sırada: Jostein Gaarder’in hayalperest kahramanı Petter ve öyküleri. Bir çocuğun, büyüse de çocuk kalan bir aykırı insanın yaşam öyküsünden yola çıkarak irdelenen bir dünya...
8 ağustos 1952’de Oslo’da doğan JOSTEIN GAARDER, roman, kısa öykü ve çocuk kitapları yazmakta. Norveç’in en ünlü ve zengin yazarı olan GAARDER’ı bütün dünyaya tanıtan eseri Felsefenin Tarihi Hakkında Bir Roman altbaşlığı ile yayımlanan SOFİ’NİN DÜNYASI, elli üç dile çevrilmiş, otuz milyonun üzerinde baskı yapmış. Bu başarı GAARDER’a tüm zamanını yazmaya ve hayır işlerine ayırma olanağı sağlamış. Böylece yazar, her bir-iki yılda bir kitap yayımlamakta. SİRK MÜDÜRÜNÜN KIZI onun son romanı.
Hayalperest bir çocuk olan Petter, çocukken de, yetişkinken de, her zaman aykırıdır. İnsanların çoğu gibi, bir meslek, düzenli bir iş, evlilik, araba, ev hayallerini hiçbir zaman kurmamış olan Petter yaratıcılığı ile varolmaktadır. Sürekli değişik hikayeler anlatır, yeni öyküler kurgular. Küçük bir çocukken bu yeteneği sayesinde, arkadaşlarının ödevlerini yaparak kazanç sağlayan Petter, yetişkinliğinde bir meslek edinmeye yanaşmayıp, zengin hayal gücünü paraya dönüştürmenin bir yolunu bulur: Hikayelerini ünlü yada ünsüz yazarlara satar.Yüzlerce kitabın gölge yazarı olan bu yalnız hayalperest, çocukken uydurduğu sirk müdürünün kızı Panina Manina'nın öyküsünü, düş ve gerçeğin iç içe geçtiği romanda, defalarca anlatacak ve yaşayacaktır.
JOSTEIN GAARDER, kitapta bizi önce çocuk, sonra genç ve nihayet yetişkin olarak gördüğümüz Petter’in serüvenine tanık eder. Tam anlamıyla “yetişkin” olmayı beceremeyen Petter’a küçüklüğünden beri 1 metre boyunda kendisinden başka kimsenin göremediği bir karakter eşlik eder. Tüm kitapta birçok kez adı geçen ve yazar için en özel olan, kimseye satmadığı hikaye, SİRK MÜDÜRÜNÜN KIZI ise, kitabın sonunda çarpıcı, sarsıcı bir şekilde okurun karşısına çıkar. Kitabın sonunun adım adım hazırlanışı kadar, Petter’in yazarlara sattığı her bir hikaye de GAARDER’in zekasının, hayalgücünün, sabrının ve ustalığının kanıtıdır.
GAARDER, bu romanında da olduğu gibi, genellikle çocukların gözünden, onların dünyaya olan meraklarını keşfederek yazmakta, romanlarında öyküler içinde öyküler yaratmaktadır.
GAARDER şöyle diyor: “İyi bir felsefeci olmak için gereksinimimiz olan tek şey, şaşırma kabiliyetimizdir.”
Şaşırıyoruz, sonunda iyi bir felsefeci olsak da olmasak da hergün, yeniden şaşırıyoruz. Dünya hiç şaşırmadan ve şaşırtmadan dönüp dururken, üstündekiler hergün yeni birşeyle şaşırtıyorlar. Şaştıklarımızdan biri de Nazi zulmünü yaşamış Yahudilerin aynı zulmü Filistinlilere uygulamaları. Mehmet Coral bu yarayı deşiyor “Paslı Güneş”te. O da bizi kurgusuyla, yorumuyla, anlatımıyla şaşırtıyor.
1947 yılında İzmir’de doğan MEHMET CORAL, Amsterdam Üniversitesi ve Lahey Uluslararası Akademisi’nde ekonomi mastırı yaptı. 1999’da ülkemizi temsilen Balkan Halkları Edebiyat Ödülü Balkanika’ya katıldığında, ödül komitesi yazarın tüm eserlerinin Balkan dillerine çevrilmesini kararlaştırdı. Kitapları İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Yunanca’ya çevrilen yazarın, uçmak dışındaki en büyük tutkusu, İstanbul’un geçmiş yaşamını araştırmaktır.

Tarihî romana farklı bir yorum getiren MEHMET CORAL, bu kez İsrail-Filistin davasına yeni bir yaklaşım getiriyor. Bu kanlı çatışmayı “PASLI GÜNEŞ”İN konusu olarak işleyen yazar, olayların akışını İstanbul’dan yönetiyor. Bizi, savaşın, terörün, gizli örgütlerin dünyasında, dostlukların romanının yazılış öyküsüne tanık ediyor. Sanatın, felsefenin, dünya kültür tarihinin ışığındaki bir öykü bu.

PASLI GÜNEŞ çok yakın tarihimizin, günümüzün romanı. Koray, İstanbul’da öğrenim gören Filistinli Müslüman Hasan, olayın İsrail tarafında yer alan Yahudi İzak ile Hayim ve olağanüstü kültür birikimiyle herkesi kendine hayran bırakan, Troçki’nin torunu İrina’nın yolları sevgi, müzik, edebiyat, aşk, estetik ve bilgi ortak tabanında İstanbul'da kesişir ve savaş, barut, kan, bağnazlık, nefret ortak tabanında Filistinde tekrar birbirinden ayrılır.Yazar, yapıtı boyunca bu beş insanı birbirine dost ve aynı zamanda düşman kılan öğeleri sorgulama çabası içinde gözükmese de, kitabı bitirdikten sonra okur, bu öğeleri sorgulamaktan kendini alamamakta.
Kitaptan alıntı şu cümleler CORAL’ın anlatımının gücünü vurguluyor: “Dolunayın berraklaştırdığı gece mavisi altında çölün gözle izlenmesi güç, ancak sürekli yer değiştirdiği belli, kızıl kum taneciklerinin üzerinden evrene bakıyor.Aslında kendi ruhunu seyrediyor. Hayatının bayat ekmek kırıntısı gibi ufalanan gerçeğini!.. O an bir şimşek çakıyor içinde. Mahşerin donuk buğday atlıları durugörüsünün önünden doludizgin geçiveriyorlar!.."

PASLI GÜNEŞ barış için savaşa çağırıyor, inanç için inançsızlığa... Çağrısını şöyle dile getiriyor: "Anlamaya başlamanın ilk işaretlerinden biri ölme isteğidir".
Mehmet Coral’ı dernekte konuk ettik. Onu yakından tanımak, romanının açılımlarını öğrenmek, hepimiz için çok yararlı oldu.
Okunulan romanlar, yazılan öyküler, şiirler...Edebiyat olur da, yemek içki olmaz mı? Yakup’taki yemekte keyfimize diyecek yoktu doğrusu!

Vildan Erturk

This page is powered by Blogger. Isn't yours?