Pazartesi, Ekim 01, 2007

 

EKİM 2007

Edebiyat kulübümüz yaz sıcaklarından etkilenip çok fazla okuma yapamadıysa da, biraraya gelmekten, edebiyat konuşmaktan ve ada gecelerinden geri kalmadı. Sezon açılışını Levent Mete’nin “Terapi” ve “Aşk Hastalığı” adlı romanları ile yaptık.

Halen Atatürk Eğitim Hastanesi Psikiyatri Kliniği’nde klinik şefi olarak çalışan Levent Mete, 1958 yılında İzmir’de doğmuş. Ankara Fen Lisesi ve Hacettepe Tıp Fakültesi’nden mezun olan psikiyatri doçenti yazar, şizofrenide düşünce, dil ve dikkat bozukluklarını konulu çalışmalarıyla Türk Psikiyatri Derneği Ödülü’nü üç kez kazanmış.

Yazar doktor olunca, konular hastalardan ve hastalıklı ilişkilerden çıkıyor haliyle. Levent Mete’nin romanı “Aşk Hastalığı” da, tutkuyu; hastalık mı, temel bir içgüdü mü olduğu tartışmalı olan derin duyguyu anlatıyor.

Kimi hekimlerce de kabul edildiği gibi, aşk eğer bir hastalıksa; her hastalık gibi bir dönem etkisinde bırakıp sonra geçiyorsa, ya da bazı hastalıklar gibi kronikleşleşiyorsa, ya da bazı hastalıklar gibi öldürücüyse; teşhis edilebilir, gelişmesi izlenebilir, üstesinden gelinebilir.

Bu romandaki aşkın iki kahramanının kaybedecek şeyleri vardır. Aşk uğruna yaşantıları bozulacaktır. Rahatları kaçacaktır. Ve her şeye rağmen yürürler bu yolda. Şiddetli arzuyu,
baş edilemeyen tutkuyu, iç hesaplaşmaları ve aşkın kendini sorgularlar.

Levent Mete’nin diğer romanı “Terapi”nin kahramanının ise kaybedecek birşeyi yoktur.
Kendisine bir anne-baba edinmeye karar veren bir genç kız, televizyonda izlediği terapist çifti bu işe uygun bulur. Onlarla ilişki kurabilmek için ikisine de ayrı ayrı terapiye gidecek, bu şekilde onları anne-baba olarak kiralamış olacaktır. Bunun için de para gerekir. Para kazanmanın en kolay yolu da, bedenini satmaktır.

“Terapi”, insanın içsel gelgitlerini, acılı bir çocukluktan sonra, sorunlu bir genç kız haline gelmiş olan anlatıcısının ağzından, zekice kurgulanmış bir öykü çerçevesinde anlatan bir roman. Bu ilginç kurguda, bir genç kadının şizofrenik duyguları, iç kavgası ve bunların onu götürdüğü kaçınılmaz sonu, Levent Mete kendi terapi deneyimlerinin ışığında ortaya koymuş. Buna akıcı bir anlatım ve titiz gözlemler eklenince ortaya sürükleyici bir roman çıkmış.

Okuyucuyu da içsel yolculuklar yapmaya iten, psikoterapik analizlere teşvik eden bu iki roman Levent Mete’nin diğer yapıtlarına ilişkin de ipuçları vermektedir sanırım. İlginç kariyerinin anılarını hastalarına ilişkin tuttuğu notlarda bırakmayıp, onları kitaplara dönüştürmüş, yazar. Bu romanlarda birçok kişinin kendinden birşeyler bulduğuna eminim. Hastalar birebir kendilerini bulmuyorlardır umarım.


VİLDAN ERTÜRK

This page is powered by Blogger. Isn't yours?