Cuma, Haziran 13, 2008

 

MAYIS 2008

OĞUZ ATAY’IN TEHLİKELİ OYUNLARI

Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar” adlı romanını okuduk. Yalnızca bu kitabıyla yetinmedik, öykülerini de okuduk, O’nu ve onun “Tutunamayanlar”ını tartıştık. Oğuz Atay sağlığında anlaşılamamış, ölümünden sonra değer bulup üzerinde çok tartışılmış, hakkında araştırmalar yapılmış, kitaplar yazılmış bir yazar; bir düşünür aslında. Eserleriyle o kadar bütünleşmiş bir yazar ki, kitapları kadar yaşamı da araştırmacıların ilgisini çekmiş, karakterleri yaşamındaki kişilerle özdeşleştirilmiş.
1934’te İnebolu’da doğan Oğuz Atay, İTÜ inşaat mühendisliği bölümünden mezun olur. İDMMA İnşaat mühendisliği bölümünde öğretim üyeliği yapan Atay, 1961 yılında ilk evliliğini yapar, 1967’de boşanır. 35 yaşına kadar işiyle, ailesiyle ilgilenen Oğuz Atay, birden değişir ve çok genç yaşta öleceğini anlamışçasına bir coşkunlukla 8 yılda 7 eser verir. 1977’de ölür. Büyük aşkı Sevin Seydi ile birlikteyken “Tutunamayanlar”ı, aşk bitince de “Tehlikeli Oyunlar”ı yazar.
Oğuz Atay “Tutunamayanlar” ile 1970 TRT Roman Ödülü’nü kazanmış ama alaylı olduğu için edebiyat dünyasında kabul görmemiş, dışlanmıştır.
Oğuz Atay genelde “Tutunamayanlar” ile tanınıyor; oysa “Tehlikeli Oyunlar” da en az onun kadar önemli bir yapıt. Aslında “Tutunamayanlar”ın devamı niteliğinde bir eser.
Oğuz Atay’ı en güzel kendi anlatıyor 1972’de yapılmış bir söyleşide: ‘Yazdığım ilk kitabın adı “Topoğrafya”dır. Sonra “Tutunamayanlar” romanını yazdım. Edebiyatçılar vitrinlerde ilk kitabımı gördükleri zaman çok gülüyorlar; akademideki bazı hocalar da roman yazdığımı duyunca acıma duygularını (buna biraz istihza da karışıyor) gizleyemiyorlar. Romanın başlıca kahramanları nedense mühendistir, hem de inşaat mühendisi. Ve nedense, mühendis oldukları halde tutunamamışlardır. Okuyucunun, “Tutunamayanlar”ı oldukça farklı bulacağını sanıyorum; bu işten anlayanların, romanı, ilk çalışmam olan “Topoğrafya” ile karıştırmayacaklarına da inanıyorum. Mühendis arkadaşlarımın çoğu, bir roman olduğu halde ikinci kitabımı oldukça ilgiyle karşıladılar.

Karşılaştığım bütün güçlükleri göz önünde tutmakla birlikte, bir roman daha yazmaktan kendimi alamadım. “Tehlikeli Oyunlar” gene oldukça uzun ve gene tutunamayanların maceralarıyla ilgili. Yalnız romanın kahramanı bir mühendis değil. (Dedikodulara son vermek için bu noktaya özellikle dikkat ettim.) Bu günlerde ayrıca hikayeler yazmaya başladım. (Biri yayımlandı.) Çalışmalarımı sürdürmek istiyorum.

Ben, kahramanlarının iplerini istediği gibi oynatarak insanlardan kuklalar yaratan büyük romancıların yeteneklerinden yoksunum. Roman kahramanlarına uygulayacak büyük nazariyelerim, onları peşinden koşturacağım büyük ülkülerim yok.

Bugünlerde hikaye yazıyorum. Kısa yazmaktan başka bir meselem yok; çünkü 60 sayfalık bir hikaye yazdım, bastırması güç oluyor dergilerde. Romanda şiir, oyun, makale (hepsi uydurma elbette) gibi birçok türden yararlanmıştım. Romanın bu bakımdan hikayeden farklı imkanları var herhalde. İkinci romanım “Tehlikeli Oyunlar”da özellikle oyun parçaları var.

Sevdiğim yazarların başında Kafka ve Dostoyevski’yi sayarsam “Tutunamayanlar”ı okuyanlar için şaşırtıcı olmaz herhalde. Gonçarov’un “Oblomov”u bir zamanlar hepimizi çok sarsmıştı. Stendhal, Laclos, George Eliot, Henry James, Melville, Nabokov gibi ustalardan da etkilendiğimi sanıyorum. İnsan roman yazmak isteğine, bir yazarın dediği gibi, başka romanlara heyecan duyarak kapılıyor. “Hayatı roman” olanların yazdığı pek görülmüyor.’

Bir duygu ve düşünce yüklemesi oldu Oğuz Atay.


NEDİM GÜRSEL’İ KONUK ETTİK.

Uzun bir aradan sonra oldukça farklı bir roman yazmış Nedim Gürsel. Romanın başkahramanı, Hz. Muhammed. Oğuz Atay’ın tutunamayanlarına göre, bayağı iyi tutunmuş bir kahraman. “Allah'ın Kızları” adlı bu kitabında, İslamiyet'in doğduğu toprakları, cahiliye dönemini ve İslamiyet'in doğuşunu anlatırken Muhammed'i bir roman kahramanı olarak yansıtmış. Gürsel, İslam'da inanç ve şiddeti, Muhammed'in özel hayatıyla ilgili bazı vahiyleri sorguladığını söylediği romanında Harb-i Umumi'de Medine'yi savunmuş bir dede ile Allah'ı kendisine "şahdamarından daha yakın" hisseden hayal dünyası zengin torununun öyküsünü çocuğun bakış açısından anlatıyor. Bu aslında Nedim Gürsel’in kendi öyküsü. Küçük çocuk ileriki yıllarda inancını yitirir, İslam ve Kuran konusunda bilgiye sahip bir yetişkine dönüşür ve her şeyi sorgulamaya başlar.

“Allah’ın Kızları” Lat, Uzza ve Manat, Muhammed’in elçi seçilmesiyle hükümsüz kalırlar ama İslam’ın kabul edilişine ve yayılışına tanıklık ederler ve dile gelip anlatırlar gördüklerini.

“Ben Arapça bilmiyorum” diyor Nedim Gürsel: “Gerçekten Kur'an'ın dünyasına girebilmek için o dönemin Hicaz lehçesini bilmek gerekir. Ama bunlar benim yorumlarım değil; İslam bilginleri ve ilahiyatçılar tarafından bütün kaynaklarda anlatılıyor zaten. Ben burada Muhammed'in iç dünyasını anlamaya çalıştım. Bu bölümler tamamen benim hayal gücümün ürünü. Yani ona tamamen bir roman kahramanı olarak yaklaştım.”

1951 yılında Gaziantep'te doğan Nedim Gürsel'in ilk yazıları 1969'tan itibaren edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başladı. 1970'te Galatasaray Lisesi'ni, 1974'te Paris Sorbonne Üniversitesi Modern Fransız Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı yerde karşılaştırmalı edebiyat doktorası yaptı. Halen Sorbonne Üniversitesi'nde Türk Edebiyatı dersleri veriyor ve Fransa Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi'nde (CNRS) Türk Edebiyatı üzerine araştırma başkanı olarak çalışıyor. Kitapları 12 yabancı dile çevrilen Nedim Gürsel, Türkiye'de ve yurtdışında birçok ödülün sahibi. Bazı öyküleri tiyatroya uyarlandı. Kendisinin yazdığı bir film senaryosu var.Yaşamını Paris'te sürdürüyor.

ARKADAŞIMIZ AYŞEGÜL DEVECİOĞLU’NU KUTLUYORUZ

Ayşegül Devecioğlu’nun "Ağlayan Dağ Susan Nehir" isimli romanı "Orhan Kemal Roman Armağanı" ödülünü kazandı. Seçici kurulun değerlendirmesinde, Devecioğlu’nun, "Değişik bir kültürün insanlarına yaklaşımı, karakterlerini büyük bir başarıyla yaratmış olması, Türkçeyi kullanmadaki özeni ve yazınsal değerleri göz önünde bulundurması" nedeniyle ödüle değer görüldüğü kaydedildi.

Ayşegül Devecioğlu, 1956 doğumlu. 1977 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden öğrenimini tamamlayamadan ayrılmış, 1986 yılından sonra gazete, dergi ve televizyonlarda çalışmış, çok sayıda makale ve deneme yazısı yayımlanmış. “Kuş Diline Öykünmek” yazarın ilk romanı.

"Ağlayan Dağ Susan Nehir" göçerlikten yerleşikliğe evrilen Çingenelerin öyküsü. Adı eskiden "Ağlayan Dağ" anlamına gelen bir Balkan kasabasından anlatıyor yazar hikayeyi. Yerleşik bir Türk ailesi ile yaşamak zorunda kalan bir çingene kadının onlarla yaşamak için onlara benzemeye çalışması ve böylece yokolması ve bu olgunun etrafında gelişen olaylar, çingenelerin yaşam biçimleri ve felsefeleri üzerine yoğunlaşan bir kitap "Ağlayan Dağ Susan Nehir"

This page is powered by Blogger. Isn't yours?