Salı, Mayıs 01, 2007

 

MAYIS 2007

Selam Var Dido Teyzeden!

“Ve sen Kör Mehmet'in damadı! Hele sen! Niye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni, ne olmus! Ve işte ağlıyorum... Sen de öldürdün! Kardeşler, dostlar, hemşehriler... Koskoca bir kuşak, durup dururken katletti kendi kendini!.. Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet'in damadı! Benden Selam Söyle Anadolu'ya!.. Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin... Ve kardeşi kırdıran cellatların Allah bin belasını versin!..'

Böyle bitiyor Dido Sotiriyu’nun, Benden Selam Söyle Anadolu’ya isimli romanı.

1982 yılında Abdi Ipekçi Türk-Yunan Dostluk Ödülü'nü alan bu kitap, kökleri Türkiye'de olan, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Türkiye'den göç etmek zorunda kalan ünlü Yunanlı yazar Dido Sotiriyu'nun en önemli, en etkileyici kitabı.

Türkiye'nin kültür mozayiğinde çok önemli bir yer tutan Yunan azınlıkların, Kurtuluş Savaşı öncesindeki ve savaş sırasındaki yaşamlarından gerçekçi kesitler sunan Dido Sotiriyu, kendisini şöyle tanıtıyor:

“1911'de Aydın'da doğmuşum. Babam, Volos'tan, annem, 12 Adalardandır. Dedem ise, Rodos'tan gelmiş. İstanbul'da Fener Lisesi'nde öğretmenmiş.

Çocukluk yıllarımda ailemle birlikte, doğduğum il olan Aydın'da yaşadım. 1922'de Anadolu'dan ayrılarak Yunanistan'a gitmek zorunda kaldım. Ailem daha sonra göçtü. İlk çocukluk yıllarının anıları belleğimden silinmiyordu.
Yaşadığım yerlerde insan ilişkileri çok sıcaktı. Babam sabuncu idi ve halkla yoğun ilişkiler içinde idi. Ben küçükken evimizin önünden develer geçerdi ve önünde de bir merkep olurdu. Bu merkep'in üzerinde bulunan bir çocuk beline kuşak sarardı. Bunları hatırlıyorum…
Yaşadığım günlerin, duyduğum gerçek olayların o kadar etkisi ve büyüsü altında kalmıştım ki, bu konuyu ele alan bir kitap yazma istegi içimde çığ gibi büyüyordu. 1962 yılında, Benden Selam Söyle Anadolu'ya adlı kitabım yayımlandı. Bence, ilk kez gerçekleri ortaya koyan bu kitapta, geçenler tümüyle tarafsız bir gözle yazıldı.

Ben daha çok ülkemin acılarını ve sorunlarını anlatmaya çalıştım. Bunlar üzerinde durdum.
Bence önemli olan barıştır, esas düşman savaştır. Bunu söylüyorum.”

Sotiriyu, 75. yaşının baharında, 1986 yılında ülkemizi ziyaret etmiş, doğduğu köy Şirince'yi ziyaret ederek burada kitaplarını imzalamıştı.

Sotiriyu, Şirince'den ayrılırken, toprağı öptükten sonra şöyle demişti:
"Şu anda burada kalan bu güzel gök, bu güzel güneş sanki beni bekliyordu. Gökyüzü, kuşlar, ağaçlar, Anadolu sıcaklığı hiç değişmemiş... Her şey eskisi, yani benim yazdığım gibi...

Dido Sotiriyu, "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" diyerek 95 yaşında ayrıldı aramızdan...

Dido Sotiriyu’nun Şirince ziyaretinin belgeselini izledik, onun yaşam öyküsünde, kahramanı Manoli Aksiyotis’in öyküsünde mübadeleyi, göçü, göçmenliği, acıyı, hüznü yeniden gördük.

Dido Sotiriyu’dan sonra bir büyük usta vardı okuma programımızda: Jorge Luis Borges.

"Sur" dergisinde yayımlanan öykülerinden bazılarından oluşan Hayaller ve Hikayeler’i, "Ficciones"ı okuduk. 1944’de ilk yayımlanışında yazın çevrelerinde pek ilgi uyandırmayan bu kitap, yirmi yıl sonra bütün dünyada Borges'in "büyük eserleri"nden biri sayılacaktır.

Borges 24 Ağustos 1899 tarihinde Buenos Aires'te doğar. I. Dünya Savaşı’ndan önce (1914) ailesiyle Cenevre’ye taşınır. Burada beş yıl, daha sonra Mayorka ve İspanya’da birer yıl kalır. 1921’de ailesiyle Buenos Aires’e geri döner ve1923’te ilk kitabını çıkarır. 1938’de kütüphane memurluğuna başlar. Ficciones ve Alef adlı kitabında toplanan ünlü hikâyelerini bu dönemde yazmıştır. Kütüphanedeki işi hafif olan yazar, iş günlerinin kalanını klasikleri okuyarak ve modern edebiyatın uluslar arası örneklerini İspanyolca’ya çevirerek geçirir. Virginia Woolf’un ve William Faulkner’ın kitapları İspanyolca’ya ilk kez bu dönemde Borges tarafından kazandırılmışdır. Bu dönemde, H. Bustos Domecq takma adıyla dedektif hikayeleri de yazar. 1946’da Juan Peron’un iktidara gelişiyle, kütüphanedeki işinden atılan Borges, 1955’de Peron devrilince Arjantin Ulusal Kütüphanesi Müdürlüğü’ne getirilir. Aynı sıralarda Buenos Aires Üniversitesi’nde İngiliz ve Amerikan edebiyatı profesörlüğüne başlar. Yazar
bu yıllarda görme yeteneğini tamamen kaybeder. Giderek zayıflayan gözleri Borges tarihi rolünü oynasın diye bir kenara çekilirler. Böylece çok uzakları görmeye başlar. Bir kütüphanelik kitap yazar. Hep eğlenir, şaşırtır, oynar, bozarak yapar.
1961’de Samuel Beckett’le birlikte kazandığı Uluslararası Yayımcılar Ödülü (Formentor Ödülü) ona gecikmiş uluslararası ünü kazandırır. 1970'li yıllarda ABD'de çeşitli üniversitelerde dersler verir. Son yılları yolculuklarla geçer. 14 Haziran 1986’da Cenevre’de karaciğer kanserinden ölür.

Bir baston ve bir kitap ve hınzır bir zeka olarak resmedilen Borges kendini şöyle tanımlıyor: “Bu kitabın yazarı mutsuz bir adamdı, ama öyküleri yazarak eğlendirdi kendisini; aldığı hazzın yankısı ulaşsın okura.”

VİLDAN ERTÜRK

This page is powered by Blogger. Isn't yours?