Cuma, Haziran 01, 2007

 

HAZİRAN 2007

Bu ay Sudan’lı bir yazarın kitabını okuduk. Sömürge geçmişiyle, sıkça maruz kaldığı darbeleriyle, tarihi halkından esirgenmiş bir ülkenin yazarının, kendini göçebe bir kavmin üyesi sayan bir yazarın kitabını...
Sudan asıllı İngiliz yazar Jamal Mahjoub’un son romanı Cinlerle Yolculuk, yedi yaşındaki oğlu Leo'yu yanına alarak bir eski Peugeot 504'le Avrupa yollarına düşen, yazarı gibi Arap baba ve İngiliz anneden doğmuş Yasin'in hikâyesini anlatıyor.
“Yasin kadınlarla dolu bir evde büyür. Erkeklerin hepsi çoktan gitmiştir. İnsanı irkiltecek kadar düzenli biçimde yokoluvermiş, ya da ölmüştür ailenin erkekleri. O kadınların hayatlarında birer kerteriz noktası olarak vardırlar. Yıllar önce katlanıp kaldırılmış bir duvakta, ya da hiç kullanılmayan güzel tabaklarla bardakların durduğu dolaba sıkıştırılmış siyah beyaz fotoğraflarda, ölümsüzleşmiş halde, çorba kaseleriyle boyalı fincanlar arasında tozlanarak dururlar.” Ailesinin erkeklerinin kaderi böyleyken, Yasin’in babasının kafasına bir golf topu isabet eder ve bu darbeyle birlikte, hayatı da yörüngesinden çıkar babaannesinin anlattığına göre. Sudan’daki ulusalcı harekete katılır. Mektupla eğitim görür, yurtdışında burslu olarak gazetecilik okur, İngiltere’de çalışır, bir İngilizle evlenir. Böylece Yasin’in de kaderi belirlenmiş olur.
Sudan’da doğup büyüyen, babasına benzer yollardan geçen Yasin 37 yaşındadır, İngiliz karısı ondan boşanmak üzeredir, iki pasaportu vardır ama bir ulusal kimliği yoktur ve bu yolculuk oğluna kim olduğunu ve nerden geldiğini açıklamak için son şansıdır. Danimarka'da başlayıp Avrupa tarihinin izinde Almanya üzerinden Paris'e, oradan İspanya'ya uzanan yolculukta, Yasin bir yandan geçmişiyle hesaplaşırken, bir yandan da oğlunun yaşayacağı, dillerin tarihlerin, kültürlerin birbirine karıştığı yeni dünyayla tanışır.
Yaşamöyküsü Yasin’le çok benzeşen; Sudanlı baba ile İngiliz anneden 1960’ta Londra’da doğan, aynı yıl ailesiyle birlikte önce Liverpool’a, kısa bir süre sonra da Sudan’ın başkenti Hartum’a taşınan, Sudan’da İtalyan Katolik okulu Comboni Koleji’nde okuyan, daha sonra Galler’deki Atlantic College’de bir burs kazanan ve İngiltere’deki Sheffield Üniversitesi’nde jeoloji öğrenimi gören Jamal Mahjoub 1988’de Danimarka’ya taşınır, Århus’ta çevirmen ve serbest yazar olarak çalışır. Şimdi de Barcelona’da yaşamakta. 1993’te bir öyküsüyle The Guardian / Heinemann Afrika Kısa Öykü Ödülü’nü alan yazar, Türkiye’de Raşid’in Dürbünü ve Cinlerle Yolculuk ile tanınmakta.
Çocukluğu, Sudan’da görece sakin bir döneme rastladığı için kendini şanslı sayıyor yazar. Hartum’u, hiçbir şeyin aceleye getirilmediği, güvenli ve rahat bir yer olarak hatırlıyor. Ama onun ve kitaplarının kimliğini oluşturan: Sudan’ın kimliği. Darbelerin, sömürünün Sudan’ı. Kitabın kahramanı Yasin, yazarıyla aynı kaderi paylaşmakta:Yarı İngiliz yarı Arap olmak, aidiyet duygusundan yoksun olmak, her gittiği yerde yabancı olmak...Çift pasaportlu, çift ülkeli, gittiği yerler belli ama kim olduğu, nereye gideceği belli değil...Evrensel bir öykü bu.
Evrensel olduğu söylendiğinde şöyle yanıtlıyor yazar: “Evrensel olduğum iddiasında bulunmak zor; çünkü bu genelde, öncelikle belirli bir ulusal edebiyatı temsil eden bir yazar olarak tanınmaktan geçiyor. Benim öyle bir seçeneğim yok. Eserlerim Arapçaya çevrilmiyor, Sudan’da da yaygın oldukları söylenemez. Kitaplarım hakkında bir şeyler kaleme almış Sudanlılar, genelde Batıdaki üniversitelerde çalışan akademisyenler. İngiltere’de etnik azınlık, bir yabancı, bir erkek, bir Arap, bir Müslüman olarak görülüyorum. Bu kategorizasyonlar çoğu zaman evrenselliğe işaret eden nitelikler olarak değil, eserlerimi yok saymak için bahane edilen özürler olarak kullanılıyor. Benim için, evrensellikte, eser şu an varolan ulusal kaygıların üzerindedir ve sadece “diğerleri”ne benzer olmakla kalmaz. Evrensellikten bahsederken, çoğu zaman Batı tarafından kabul görme ve tanınmayı kastederiz. Üstelik, ticarileştirme eylemi, aynı şeyler olmadıkları halde, sık sık evrensellikle karıştırılır.”
Cinlerle Yolculuk bir yere ait olamamanın öyküsü. Tarihsiz, kimliksiz bırakılmışlığın öyküsü... Modern dünyada kurulmuşken, cinlere gönderme yapan ironik bir roman. İnsanın cinleriyle nereye kadar gidebileceğini sorgulayan, bir taraftan da buna insanın değil, cinlerin karar vereceğine inanan bir roman.

VİLDAN ERTÜRK

This page is powered by Blogger. Isn't yours?