Pazar, Temmuz 01, 2007

 

TEMMUZ 2007

Tarihle, şiirlerle, öykülerle dolu bir ayı daha geride bıraktık.

Reha Çamuroğlu’nun ilk romanı olan “İsmail”i okuduk, tartıştık. Reha Çamuroğlu, 15. y.y. sonu ile 16 y.y. başlarındaki Osmanlı-Safevi ilişkilerini, merkezi otoriteye başkaldıran Türkmenleri, Şah İsmail'i, Hallacı Mansur'dan Yavuz Selim'e birçok tarihi kişiliği, Caferilerden Alevilere birçok dinsel olayı konu alan bu tarihsel romanında Şah İsmail’in hayatını anlatıyor. Tanıtım yazısında belirtildiği gibi, “İsmail, bir tarikatın devlete, bir şeyhin şaha dönüşümünün ve bu sürecin insanda neden olduğu yıkımın anlatısı. İsmail’in doğumundan başlayarak, Anadolu üzerinde oluşturduğu etki, Yavuz Sultan Selim ile mücadelesi ve giderek bir devletin Şahı olurken çevresinde yaşanan kıyımlar, acılar ve aşklarla geçen günler...Bir çocuğun bilgeliği, tutkuları, yaşama farklı bakışı ve sürükleyici anlatımı ile bizleri geçmişe götürüyor İsmail”.

“İsmail"in olay örgüsü, daha sonra Şah İsmail olarak tarihe geçecek olan İsmail’in 1487’de doğmasıyla başlayıp 22 ağustos 1514’te Çaldıran Ovası’nda Osmanlı ordusuna yenilmesiyle son bulur. Ancak roman, bir süreci aktardığı için, Safevîliğin oluşum aşaması ile yenilgiden sonra Şiî karakterinin nasıl kesinleştiğini de gözler önüne serer. Böylece "İsmail", kronolojik bir yaşamöyküsü olmaktan çıkıp ortodoks ve heterodoks İslamî zihniyetlerin çatışma dinamiklerinin açımlandığı bir metne dönüşür.”

İstanbul’da memur bir anne ve muhasebeci bir babanın oğlu olarak 20 ağustos 1958’de doğan Reha Çamuroğlu, ilköğrenimini Ankara’da, ortaöğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra 1986’da Boğaziçi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirmiştir. Erhan Çam, Osman Konur, Melih Tezgör, Ali Kürek, Kemal Demir, Suat Alaca imzalarını da kullanmış olan Reha Çamuroğlu’nun ilk yazısı 1986’da "Kara" dergisinde yayımlanır. "Kara", "Efendisiz", "Cem" ve "Nefes" dergilerinde yazı işleri müdürlüğü, ansiklopedilerde tarih yazarlığı yapar. Tarih, Heterodoksi ve Babailer (Der, 1990; Metis, 1992), Sabah Rüzgârı, Enel-Hakk Demişti Nesîmî (Metis, 1992), Yeniçerilerin Bektaşiliği ve Vak'ayı Şerriye (Ant, 1991), Günümüz Aleviliğinin Sorunları (Ant, 1992), Değişen Koşullarda Alevilik (Doğan Kitapçılık, 2000), Dönüyordu Bektaşilikte Zaman Kavrayışı (Doğan Kitapçılık, 2000), İkiilebir (Doğan Kitapçılık, 2001), İsmail (Om Yayınevi, 1999), Son Yeniçeri (Doğan Kitapçılık, 2000) adlı kitapları, Kara, Efendisiz, Defter, Cem ve Kara Sanat dergilerinde ise çeşitli yazıları yayımlanmıştır.

15.yüzyılın öykülerinden sonra günümüzün, Türkiye’mizin, Türkiye’deki farklı kimliklerimizin öyküleri vardı sırada.

Genç öykücülüğümüzün öne çıkan isimlerinden Karin Karakaşlı’yı konuk ettik.

5 ekim 1972’de İstanbul’da doğan Karin Karakaşlı, Sankt Georg Avusturya Lisesi’ni ve Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Mütercim Tercümanlık Bölümü’nü bitirmiş. Agos Gazetesinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü oluşu nedeniyle de adından sıkça sözedilen Karin Karakaşlı, bizlere kendi yazarlık serüveninin yanısıra, Agos ve Hrant Dink anılarını da aktardı. Bu sevgi dolu desteğin kaybıyla, bu kırıklıkla, kendi yazın yaşamının geleceğinden kuşku duyan Karakaşlı’nın “Müsait Bir Yerde İnecek Var” adlı ilk romanı ve “Can Kırıkları” adlı öykü kitabı ağırlıklı olmak üzere kitaplarını, öykülerini, ailesini, mahallesini, komşularını konuştuk.

Tek çocuk olarak büyüyen Karakaşlı, hayali arkadaşı ile kurguladığı yaşantısı, günlükleri, toplum içinde farklı olduğunun bilinciyle yazarlığının zeminin daha çok küçük yaşlarda hazırlamış. İlk öyküsü “Sis’in Ötesi” 1996’da “Adam Öykü”de yayımlanan Karakaşlı’nın genç öykücüler içindeki yeri, 1998 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü, 1997 Bu Yayınevi Çocuk Edebiyatı Roman Yarışması (Mansiyon), 1995 Gençlik Kitabevi Öykü Yarışması (Birincilik) ve 1994 Gençlik Kitabevi Öykü Yarışması (Üçüncülük) ödülleriyle sağlamlaşmış.

Karin Karakaşlı, 2002’de yayımlanan “Can Kırıkları”nda gündelik hayatın şiddetine direnmeye çalışan, örselenmiş, harcanmış hayatları farklı bir duyarlılıkla öyküleştirmiş. Dili, dini, cinsiyeti, milliyeti olmayan kırıklıklar bunlar; her yerden her dilden her dinden insanların can yaraları bunlar... Camille Claudel’den Bedri Rahmi Eyüboğlu’na, depremzedelerden anadilinin hasretini çekenlere uzanan bu deneysel öykülerde Karin Karakaşlı, iç kanatan acıları, sürgünlüğü, farklılığı ve sonrasız olmayı anlatıyor.
2005’de yayımlanan “Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim?” ise, reklamcı olan, ama aslında şair olmak isteyen bir kadının hikâyesini anlatan şiirli, öykülü bir roman. Bir yalnızlık öyküsü... Hayata sarılmak isteyen ama hep ötelenen sıcak bir yüreğin soğumasının; artık katlanmanın faydasız olduğunu düşünen ve hızla sona yaklaşan bir kadının şiirlerle, şiirlerin yönlendirmesiyle anlatılan hikâyesi...
Karin Karakaşlı yalnızca yazarak değil konuşarak da, hüzünlü öyküleriyle hepimizi duygulandırdı. Henüz soğumamış acılarımızı deşti. Bir burukluk bıraktı ardında...

VİLDAN ERTÜRK

This page is powered by Blogger. Isn't yours?