Cumartesi, Ocak 28, 2006

 

ŞUBAT 2006

EDEBİYAT KULÜBÜNDE GEÇEN AY---ŞUBAT2006

Vildan Ertürk ( Arch 79 )


Ocak ayında gene iki büyük ustaya yer verdik okumalarımızda: Flaubert ve Canetti.

Gustave Flaubert Salambo

Ününü Madame Bovary’yle yapan Gustave Flaubert (1821-1880), Fransa’da, bilim adamları, doktorlardan oluşan bir ailenin içine doğmuş. Çocukluğunu babasının başcerrah olduğu hastane ortamında geçirmesi, onun yaşamı yakından izlemesi ve çözümlemesinde etkili olmuş.

Öğrencilik yıllarında yazmaya başlayan Flaubert, ‘sara’ya benzer bir sinir hastalığına yakalanınca kötümserliğe sürüklenmiş, bu yüzden hukuk eğitimini yarıda bırakarak kendini tamamen yazarlığa vermiş. Böylece bu olumsuzluk aslında hayatındaki en önemli olumlu değişikliğe neden olmuş.

Nabokov’un öğrencilerine Cervantes’ten sonra ikinci olarak okuttuğu, Sartre’ın çözümlemek için on yıl üzerinde çalıştığı, gerçekçi, çağdaş ve nesnel bir yazar olan Flaubert, asıl amacının tanınmak değil, kendi hoşuna gidebilecek işler yapmak olduğunu söylemiş. Ona göre yazar, yargılayıcı, öğretici, açıklayıcı olmamalı, doğal kalmalı; güzel ya da çirkin, gerçeği anlatmalıdır.

Demokrasiye ve burjuvaziye siddetle karşı olmakla birlikte, Flaubert, bir burjuva gibi düzenli yaşamanın, sert ve özgün yaratıcılık için gerekli olduğunu savunmuş.

Bu büyük yazarın Madam Bovary’den sonra yayımlanan kitabı, “Salambo”yu okuduk. Flaubert altı yılda yazdığı “Salambo” için çeşitli yolculuklar yapmış, ikiyüz ilgili kitap okumuş. Kurmacanın yanı sıra, tarihi bakımdan gerçek kabul edilen olaylara yer verdiği “Salambo”da, yazar, eskiçağ kavimleri ile çağımız devletleri arasındaki farklılıkları, ama aslında asla farklı olmayan insan duygu ve düşünce biçimlerini göstermektedir.



Elias Canetti Körleşme


Rusçuk, Bulgaristan doğumlu yazar Elias Canetti (1905-1994)’nin “Körleşme” sini okuduk ikinci olarak. Sosyolog, oyun yazarı, romancı ve denemeci olan Canetti, birçok dil bildiği, ömrünün çoğunu İngiltere’de geçirdiği halde, yazı dili olarak Almancayı tercih etmiştir.
1981’de Nobel Edebiyat ödülünü alana kadar pek sesini duyuramamışsa da, bu ödülle tanındıktan sonra eleştirmenlerce sürekli izlenmiş ve övgüler almıştır.




1928’de bir Berlin ziyaretinde, Bertolt Brecht, Isaak Babel ve George Grosz ile tanışan Canetti, delilik üzerine bir seri roman yazmaya karar vermiş. “Körleşme” de, her ne kadar düşündüğü gibi tamamlanmasa da, bu serinin ilk kitabı olarak ortaya çıkmış. Canetti romanını bitirdiğinde henüz 26 yaşındaymış.1960’daki ikinci baskısından sonra ancak farkedilen ve zamanının çok ilerisinde bir roman olarak övgüler alan “Körleşme”, kırk yaşında bir filolog ve sinolog olan Peter Kien’ın öyküsüdür. Şehrin en büyük kitaplığına sahip olan Kien, kitaplarıyla dolaşmakta, hepsinin içeriğini ezbere bilmekte, onlarla konuşmaktadır. İnsanları, çocukları sevmez Kien. Kitapları onun dünyasıdır. O tam bir kitap delisidir. Yalnızca kitaplarına iyi bakacağını düşündüğü için, büyük bir hata yaparak hizmetçisiyle evlenir.

“Körleşme”, yaklaşmakta olan yıkıma karşı bir uyarı niteliği taşıyan, Almanya’da politik baskıların en çok olduğu, savaş öncesi dönemde basılabilen son yapıtlardandır. Canetti, insanoğlunun gerçeklikten ne denli kopabileceği, gerçeklik karşısında nasıl körleşebileceği karşısında duyulan dehşetin romanını yazmıştır. Bu başyapıtın yayımlanmasından birkaç yıl sonra çıkan savaşlar, Canetti’nin dehşetini haklı çıkarmıştır.

Hırs ve nefretin yarattığı körleşme hangi çağda yıkıma yol aşmamış ki?
Romanın kahramanı görmemeyi başarıyor ama duymasını engelleyecek bir çözüm üretemiyor.

Körlerle sağırların birbirlerini ağırladığı bu dünyada, görenlerin ve duyanların vay haline!

This page is powered by Blogger. Isn't yours?