Pazar, Kasım 09, 2008

 

EKİM 2008

“Masumiyet Müzesi” 1975’te başlayıp 2000’lere kadar uzanan saplantılı bir aşkın öyküsü. Nişantaşı sosyetesinden zengin oğlu Kemal, uzak akraba fakir kızı Füsun’la kısa süreli tutkulu bir aşk yaşar ama bu aşkın değerini bilmeyip kendi dünyasındaki nişanlısına döner. Füsun çok kırılır ve ortadan yokolur. Aklı başına gelen Kemal onu aramaya koyulur. Arama, bulma ve yeniden kazanma sürecinde aşkı bir saplantıya dönüşür. Füsun’u yeniden elde edemese de hiç yitirmediği umuduyla onun çevresinde yaşamaya başlar ve Füsun’a ulaşma saplantısı onunla ilgili nesneleri toplama takıntısına dönüşür. Füsun’un kullandığı, dokunduğu, baktığı, yanından geçtiği her nesneyi toplamaya başlar. Bu nesneleri çalar genellikle. Füsun ve ailesi bu tutku sayesinde oldukça rahat bir hayat sürdüklerinden olsa gerek, bu küçük hırsızlıkları görmezden gelirler. Bu hastalıklı yaşam yıllarca sürer. Kemal Füsun’u tamamen kaybedince bu nesnelerden bir müze oluşturarak saplantısını ebedileştirmeye karar verir. Dünyada erişebildiği tüm müzeleri gezer. Özellikle de tuhaf ve saplantılı olanlara odaklanır. Müze kuracak imkânı bulamamış koleksiyonerleri bile bulur. Kendine benzettiği herkesle, kendi yaşadığına benzeyen her şeyle ilgilenir ve sonunda Füsun’un Çukurcuma’daki evini müze haline getirir. Müzesinin bir kataloğu olması gerektiğini düşününce de, bir zamanlar Nişantaşı’ndan tanıdığı yazar Orhan Pamuk’u bulur. Böylece Masumiyet Müzesi, Kemal Basmacı’nın anlattıklarına dayanarak, Füsun’u tanımış, hatta onunla bir kez dans bile etmiş olan Orhan Pamuk tarafından yazılır.

Romanın kendinden çok oluşum süreci ilginç. Roman ve müze karşılıklı ilişki içinde birlikte oluşuyorlar. Orhan Pamuk romanı henüz yazmamışken Çukurcuma’da bir ev alıyor ve evin yeniden yapımı, romanın gelişimine, karakterlerin özelliklerine göre şekilleniyor. Tamamen kurgusal olan romanla, somut nesneleri ilişkilendiren yazar, kurduğu müzede roman atmosferini yeniden yaratıyor.

Bir romanda kurgulanan mekanın gerçek dünyada yaratılmasının ilk örneği olan “Masumiyet Müzesi” yalnızca edebiyatçıların değil, mimarların da ilgisini çekiyor. Prof. Dr. İhsan Bilgin gerçekleştirdiği projenin uygulanmasında binanın dışı olduğu gibi korunup içi tümüyle müzeye uygun olarak yeniden yapılıyor. Romanda Füsun’un ailesi ile birlikte yaşadığı, Kemal’in de günlerinin çoğunu geçirdiği ev olarak tasvir edilen bina, Çukurcuma Caddesi 24 numaradaki Brukner Apartmanı. Orhan Pamuk bu evi 1999 yılında satın alıyor, anlatıyı bu binaya göre kurguluyor, bina da anlatıya göre şekilleniyor. Apartmanın müzeye dönüşme sürecinde Orhan Pamuk, Kemal adına dünyayı geziyor.

Orhan Pamuk bu müzeyi kurabilmek için dünyada pek çok müze gezmiş, bitpazarlarından nesneler toplamış. Romanın yazılması altı yılı bulmuş, müzenin inşaatı tamamlanmış durumda, açılması için ise sergilenecek nesnelerin ve sergilemeye ilişkin ayrıntıların tamamlanması gerekiyor. Oldukça ilginç bir çalışma ama bu müzeyi kim gezer, orası belli değil. Çünkü, dünyadaki bu özel müzeler, ya özel koleksiyonlar ya da özel kişiler için kurulmuş. Yani, ya birisi ya da birileri tarafından toplanmış çok özel bir nesne koleksiyonu; ya da herkese malolmuş, ilgi duyulan, önemli bir kişinin özel eşyalarından oluşan bir koleksiyon sözkonusu. Masumiyet Müzesi ise bir hayal ürünü. Nobel’li bir yazarın hayalinin ürünü. Belki de bu özelliği nedeniyle ilgi çeker. Belki de Orhan Pamuk böyle bir ilgiyi öngörmüştür.

Orhan Pamuk’un roman-müze düşüncesi ilginç, yazım sanatının inceliklerini bildiği için kitabını da sürükleyerek okutturuyor, ama şunu da merak ettirtiyor doğrusu: Bu kadar yıl, bu kadar emek, bu kadar yolculuk bir o kadar masraf demek...Orhan Pamuk’un, ya da yayıncısının redaksiyona ödeyecek paraları kalmadı mı acaba?

This page is powered by Blogger. Isn't yours?