Cumartesi, Ekim 01, 2005

 

EYLÜL 2005

EDEBİYAT KULÜBÜNDE GEÇEN AY EYLÜL

Tatillere rağmen edebiyat kulübü her Çarşamba buluşmayı, okumayı yazmayı aksatmadı. Ve gene sonbahar geldi. Tatilciler de heyecanla katılmaya başladılar Çarşambalara!Eylül’de, Halit Hüseyni’nin “Uçurtma Avcısı”yla, Virginia Woolf’un “Kendine Ait Bir Oda”sını okuduk.

En çok satanlar listesinde uzun süre birinciliğini koruyan, yakında film çekimlerine de başlanacak olan “Uçurtma Avcısı”, Rus işgali öncesi Afganistan’ında, aynı evde, birlikte ama çok farklı büyüyen iki çocuğun, Emir’le Hasan’ın romanı. Halit Hüseyni, kendi yaşamından yola çıktığı romanında- vatanının yokedilişi sürecinde- naif bir dostluk öyküsü anlatmaktır. Emir’le Hasan, anasız- kardeşsiz büyümüşler, aynı sütanneyi paylaşmışlar, her zaman beraber oynamışlar, uçurtma avcılığına birlikte çıkmışlardır. Ama Emir, zengin bir işadamının oğlu, Hasan’sa evlat edinilmiş hizmetçinin, sakat Ali’nin oğludur. Çocukların acımasız dünyasında, Emirle Hasan’ın yolları ayrılır. Suçluluk duygusuyla Hasan’dan uzaklaşan Emir, işgal sonrası babasıyla beraber ülkesini terkeder ve Kaliforniya’ya gider. Artık gerçekten uzaktadır. Bu yeni ülkedeki yaşam mücadelesini kazanır Emir. Ama ne Hasan’ı, ne de ülkesini unutabilir. Birgün döner. Hem sevdiklerini görmeye, hem de kendiyle yüzleşmeye.

Bir diplomat oğlu olan Halit Hüseyni, Afganistan cehenneminden kaçıp, Amerikan rüyasını gerçekleştirmiş, başarılı, yakışıklı bir doktor. Romanındaki “suç ve bağışlanma” olgusuyla da, hem okuyucuların hem de Hollywood’un ilgisini çekmeyi başarmış. İçten dilinden ve sözettiği vurucu olaylardan etkilenmemek mümkün değil. Babayla oğul arasındaki şu konuşma için bile değer, kitabı okumaya: Okuldaki mollaların yorumlarıyla kafası karışan Emir’e, şöyle anlatır babası günahı: “Yalnızca bir günah vardır; o da hırsızlıktır. Diğer günahlar hırsızlığın çeşitlemesidir. Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden kocayı, çocuğunun elinden babayı almış olursun. Yalan söylediğinde birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Mollalar ne derse desin!”

Yirminci yüzyılın sonunda, özgürlüğü elinden alınan bir halkın, yokedilen kadınların ülkesi Afganistan’da geçen bir öykü ve aynı yüzyılın başında kadınların yazma hakkı ve özgürlüğü için savaşan, düşüncelerinin ağırlığına dayanamayıp erken bir ölümü yeğleyen bir yazarın, kadınlara çağrısı....

Virginia Woolf’un “Kendine Ait Bir Oda” adlı eseri, Cambridge Üniversitesi’nde sunduğu konuşma metninin genişletilmişi olduğu halde, onun en iyi yapıtlarından biri olarak kabul edilir. “Kadın ve Edebiyat”a feminist yaklaşımını çok zekice tartıştığı kitabında Woolf, kadın edebiyatı tarihçesine önemli bir yer ayırır ve kadınları yazan erkeklerle, yazamayan, ya da ancak gizli yazabilen kadınları karşılaştırır. İlginç yaşamöyküleri, fantezilerle süslenmiştir bu deneysel anlatım. İngiliz ve Dünya edebiyatının en etkin çağdaş yazarlarından Virginia Woolf, evlenmesi ile ölümü arasındaki otuz yılda-bu otuz yıl boyunca akıl hastalığı tehdidi altında- erkek toplumunun baskısına rağmen, çığır açıcı kitaplar yazmıştır. Ürettikleri arasında sayısız eleştiri, deneme ve hikayeyle, çok hacimli bir de günce vardır. “Kendine Ait Bir Oda” da, “Edebiyat ve Kadın”ı irdelerken, yazınsal değeri yüksek bir yapıt ortaya çıkarmakla kalmıyor, kadınlara özgürlük mesajı veren bir slogan da yaratıyor.Woolf şöyle sesleniyor kadınlara: “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden, yazın!”

This page is powered by Blogger. Isn't yours?